Bursa, Kayhan Çarşısı - “Bir Ocakta Yanan Ateş, Yüzyıllık Bir Mirası Aydınlattı”
1867… Bursa’nın kalbinde, Kayhan Çarşısı’nın dar sokaklarında dumanı tüten küçük bir dükkânda yalnızca et pişmedi—bir devrin tadı doğdu.
İskender Efendi, zamanın alışılagelmiş usullerine meydan okudu. Kuzuyu yalnızca pişirmekle kalmadı; onu işledi, arındırdı, rafine etti. Yatay pişirme düzenini dikeye taşıdı. Et, ustasının elinde biçim değiştirdi.
İncecik dilimlenen lezzet, tereyağıyla parlayan pidenin üzerine zarafetle yerleşti. Tabak artık bir sunum değil, bir hikâye anlatıcısıydı.
İlk zamanlar “dönen kebap” diye fısıldansa da, bu tat kısa sürede kendi adını buldu. Ve o isim, bir markadan fazlasına dönüştü:
İskender.
Bugün hâlâ aynı ocakta, aynı sadakatle pişen bu miras; her lokmada geçmişe, her serviste geleceğe sesleniyor.
Bursa’dan Saray Mutfağına - “Bursa’nın Ateşi, Sarayların Sofrasına Taşındı”
İskender Kebabı artık sadece bir yerel lezzet değildi. Osmanlı’nın dört bir yanından gelen tüccarlar, esnaf ve seyyahlar sayesinde Bursa dışına taşınmaya başladı. Saray mutfaklarına kadar ulaşan bu eşsiz tat, lezzetin ölümsüzleştiğinin bir kanıtı oldu.
İlk Ustalardan Miras Kalan Bir Değer - “Ocağın Başındaki Ustalar, Tarihin En Büyük Markalarından Birini Yaratıyordu”
Cumhuriyet’in ilk yıllarında, Kayhan Çarşısı’ndaki dükkân artık sadece bir lokanta değil, ustalığın simgesi haline gelmişti. 1928 yılında Harf İnkılabı ile değişen tabela, tarihin bu dükkânda yazılmaya devam ettiğinin bir işaretiydi.
Görmüş olduğunuz bu tarihi fotoğraf, dükkânın en eski ustalarından olan Mehmet oğlu İskender Efendi ve Süleyman Usta’nın elinden çıkan eşsiz bir anının parçasıdır. 1867’den 1960’lara kadar süren bu macera, büyüyerek yoluna devam etti.
Aslına Sadık Kalan Ustalar, Geleceği İnşa Eden Vizyondur
Bir markayı geçmişe sadık kalarak büyütmek, zamanın ruhunu doğru okumayı gerektirir. İskender İskenderoğlu’nun asırlık mirası bugün hâlâ ilk günkü lezzetiyle sofralara ulaşıyorsa, bu; geleneği yalnızca korumakla kalmayıp, ona yön veren bir vizyonla mümkündür.
Sabit İskenderoğlu, markanın kurumsallaşma sürecinde attığı adımlarla, İskender’i sadece Bursa’nın değil, Türkiye’nin ortak değerlerinden biri haline getirdi. O, reçeteye değil ama sunuma ve yönetime dokunarak bir marka ruhu inşa etti.
Nurettin ve Ersin İskenderoğlu ise bu ruhu daha da ileri taşıyarak, markanın özünü bozmadan modern dünyaya adapte etti. Ailenin dördüncü kuşağı olarak, onlar artık yalnızca bir restoran işletmiyor; bir kültürü yaşatıyor, bir mirası sürdürüyor ve geleceğe anlatılacak yeni bir hikâye yazıyorlar.
Bugünün İskender’i, tarifine sadık, işletmeciliğinde yenilikçi ve vizyonuyla evrensel bir markadır.
Her detayında aile sıcaklığı, her servisinde asırlık ustalık saklıdır. Ve her tabakta, yalnızca bir yemek değil; bir soyadın, bir kentin ve bir milletin ortak hafızası yer alır.